Paragrafta Düşünceyi Geliştirme Yolları
Paragrafta ele alınan düşünceleri temellendirmek ve bu düşüncelerin okurlar tarafından anlaşılmasını, algılanmasını kolaylaştırmak amacıyla bazı tekniklerden yararlanılır. Kullanılan bu teknikler sayesinde düşünceler somut bir hâle gelir ve konunun anlaşılması kolaylaşır. “Tanımlama, karşılaştırma, örneklendirme, benzetme, tanık gösterme” paragrafta başvurulan düşünceyi geliştirme yolları arasında yer alır.
- Tanımlama
- Karşılaştırma
- Örneklendirme
- Benzetme
- Tanık Gösterme
Tanımlama
Bir varlığın, bir kavramın ne olduğunu, ne anlama geldiğini açıklamaya, belirtmeye tanımlama denir. Tanımlama, bir nesne ya da varlığın özelliklerini eksiksiz olarak belirtmedir. Tanımlamada öncelikle varlığın veya nesnenin özellikleri ile onu benzerlerinden ayıran yönleri belirtilmelidir. Diğer bir ifadeyle tanımlaması yapılan varlığı, tanınmayanlardan ayırt etmek, onun sınırlarını belirlemek gerekir. Tanımlamada anlam yoğunluğu söz konusu olduğundan, okurun bakışı ve düşüncesi belli bir noktaya yönelir. Paragraflarda tanımdan hareketle yazının devamına ve gelişmesine yön verilir. Genellikle nesnel olmaları nedeniyle tanımlamalar yanlış anlaşılmaktan uzak bir niteliğe sahiptir. Bu anlatım yolundan genellikle düşünce, tartışma, açıklama paragraflarından yararlanılır. Tanımlamaya genellikle paragrafların giriş bölümünde yer verildiği görülür. Bir paragrafta tanımlamaya başvurulduğunu söyleyebilmek için en az bir kavram veya varlığın tanımının verilmesi gerekir.
Örnek-1
Sabır; acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemidir. Üstesinden gelinmez gibi çetin işler karşısında istifini ve istikametini bozmadan günlerce, aylarca, yıllarca çalışabilme gücüne sahip olmadır. Hemen herkesin “Artık her şey bittir deyip bir köşeye çekildiği anda iradesini ve gücünü toplayıp yeniden hamle yapabilme gücünü kendinde bulmaktır. Canından çok sevdiği insanları kaybetmiş olsa bile yaşama sevincini yitirmeden hayat yolculuğuna devam edebilmektir. Bu paragrafın ilk cümlesinden başlanarak “sabır” kavramının tanımı yapılmıştır. Fakat bu kavramın, giriş cümlesinden sonraki cümlelerde de farklı biçimlerde tanımı verilmiştir. Bunun nedeni ise sabır gösterilmesi gereken olay ve durumların değişik biçimlerde ortaya çıkmasıdır.
Yazar, bu paragrafta sabrın farklı tanımlarını yapmış ve okura, insanın hangi durumlarda sabırlı olması gerektiğini anlatmaya çalışmıştır.
Örnek-2
Anıt, önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapıdır. Bir ulusun tarih boyunca kazandığı zaferleri, verdiği mücadeleleri, medeniyete yaptığı katkıları yansıtan sanat eserleri anıt olarak isimlendirilir. Anıtlar sayesinde ulusların kendilerine olan güveni artar, genç kuşaklar geçmişte büyük başarılar kazanan örnek kişileri tanıma imkânı bulurlar.
Bu paragrafın birinci ve ikinci cümlelerinde anıt kavramının tanımı yapılmıştır. Daha sonraki cümlelerde ise anıtların bir ulusun bireyleri için neden önemli olduğu ifade edilmiştir.
Örnek-1
Sabır; acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemidir. Üstesinden gelinmez gibi çetin işler karşısında istifini ve istikametini bozmadan günlerce, aylarca, yıllarca çalışabilme gücüne sahip olmadır. Hemen herkesin “Artık her şey bittir deyip bir köşeye çekildiği anda iradesini ve gücünü toplayıp yeniden hamle yapabilme gücünü kendinde bulmaktır. Canından çok sevdiği insanları kaybetmiş olsa bile yaşama sevincini yitirmeden hayat yolculuğuna devam edebilmektir. Bu paragrafın ilk cümlesinden başlanarak “sabır” kavramının tanımı yapılmıştır. Fakat bu kavramın, giriş cümlesinden sonraki cümlelerde de farklı biçimlerde tanımı verilmiştir. Bunun nedeni ise sabır gösterilmesi gereken olay ve durumların değişik biçimlerde ortaya çıkmasıdır.
Yazar, bu paragrafta sabrın farklı tanımlarını yapmış ve okura, insanın hangi durumlarda sabırlı olması gerektiğini anlatmaya çalışmıştır.
Örnek-2
Anıt, önemli bir olayın veya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapıdır. Bir ulusun tarih boyunca kazandığı zaferleri, verdiği mücadeleleri, medeniyete yaptığı katkıları yansıtan sanat eserleri anıt olarak isimlendirilir. Anıtlar sayesinde ulusların kendilerine olan güveni artar, genç kuşaklar geçmişte büyük başarılar kazanan örnek kişileri tanıma imkânı bulurlar.
Bu paragrafın birinci ve ikinci cümlelerinde anıt kavramının tanımı yapılmıştır. Daha sonraki cümlelerde ise anıtların bir ulusun bireyleri için neden önemli olduğu ifade edilmiştir.
Karşılaştırma
Kişilerin veya varlıkların benzer veya farklı yanlarını incelemek amacıyla yapılan kıyaslamaya karşılaştırma denir. Diğer bir ifadeyle karşılaştırma, aralarında ilişki bulunan varlık ya da kavramları ortak ya da farklı yönleriyle anlatmaktır. Karşılaştırmada yalnızca iki varlık ya da kavram arasındaki karşıtlıklardan yararlanılmaz. Bu anlatım yönteminde benzerliklerden de önemli ölçüde yararlanma yoluna gidilir. Varlılar ve kavramlar karşılaştırılırken cesur-korkak, tembel-çalışkan, karamsar-iyimser, sağlam- dayanıksız, genç-yaşlı vb. yönlerden kıyaslama yapılır. Bu yolla dile getirilen düşünce varlık veya kavram daha somut şekilde anlatılmış olur.
Düşüncenin doğruluğunu kanıtlamada oldukça etkili olması nedeniyle karşılaştırmaya hem sözlü hem de yazılı anlatımda sık sık başvurulur. Karşılaştırmanın söz konusu olduğu paragraflarda sık sık pek, daha, gibi, çok” vb. derecelendirme bildiren sözcükler ile “bununla birlikte, bunun yanında, ne var ki, ise, oysa” gibi sözcüklerden yararlanılır.
Örnek-1
İradeli insanlar bir işe başlamadan önce o işle ilgili karşılarına çıkabilecek sıkıntıları, zorlukları peşinen kabullenirler. Yaşadıkları sorunları çözmek için sonuna kadar uğraş verirler. Bu sayede çalışmaları sırasında morallerini asla bozmazlar ve sabırla çalışarak işlerini başarıyla sonuçlandırırlar. Maymun iştahlılar, yani hevesi çabuk geçenler ise çok geçmeden işten sıkılır, yeni bir işe başlamak isterler ya da küçük bir sıkıntı karşısında o işi yarım bırakırlar. Böyle davrandıkları için de genellikle başarısız olurlar.
Bu parçada, iradeli ve maymun iştahlı kişiler, iş hayatında tavır, davranış ve tutumları bakımından karalaştırılmıştır. Yazar, karşılaştırma yönteminden yaralanarak iş hayatında başarılı olmanın bir irade işi olduğunu, hevesi çabuk geçen kimselerin ise başarılı olma şanslarının olmadığını vurgulamıştır.
Örnek-2
Hikâye olay, kişiler ve mekân yönüyle sınırlı bir türdür. Onun bu özelliği sayfa sayısına da yansır ve bu nedenle çoğunlukla hikâyeler üç beş sayfa olur. Bu nedenle kişiler ve olaylar derinlemesine ele alınamaz. Bir roman ise yüzlerce sayfadan oluşabilir. Romanda olay, mekân ve kişiler ayrıntılı bir şekilde ele alınır. Kişiler fiziksel ve ruhsal bakımdan ayrıntılı biçimde tanıtılır.
Bu paragrafta hikâye ve roman, çeşitli yönlerden karşılaştırılmıştır. Yazar, bu iki türü olaylar, kişiler, mekân, uzunluk ve kısalık bakımından karşılaştırmış ve bu öğelerin romanda hikâyeden daha ayrıntılı biçimde ele alındığını söylemiştir.
Düşüncenin doğruluğunu kanıtlamada oldukça etkili olması nedeniyle karşılaştırmaya hem sözlü hem de yazılı anlatımda sık sık başvurulur. Karşılaştırmanın söz konusu olduğu paragraflarda sık sık pek, daha, gibi, çok” vb. derecelendirme bildiren sözcükler ile “bununla birlikte, bunun yanında, ne var ki, ise, oysa” gibi sözcüklerden yararlanılır.
Örnek-1
İradeli insanlar bir işe başlamadan önce o işle ilgili karşılarına çıkabilecek sıkıntıları, zorlukları peşinen kabullenirler. Yaşadıkları sorunları çözmek için sonuna kadar uğraş verirler. Bu sayede çalışmaları sırasında morallerini asla bozmazlar ve sabırla çalışarak işlerini başarıyla sonuçlandırırlar. Maymun iştahlılar, yani hevesi çabuk geçenler ise çok geçmeden işten sıkılır, yeni bir işe başlamak isterler ya da küçük bir sıkıntı karşısında o işi yarım bırakırlar. Böyle davrandıkları için de genellikle başarısız olurlar.
Bu parçada, iradeli ve maymun iştahlı kişiler, iş hayatında tavır, davranış ve tutumları bakımından karalaştırılmıştır. Yazar, karşılaştırma yönteminden yaralanarak iş hayatında başarılı olmanın bir irade işi olduğunu, hevesi çabuk geçen kimselerin ise başarılı olma şanslarının olmadığını vurgulamıştır.
Örnek-2
Hikâye olay, kişiler ve mekân yönüyle sınırlı bir türdür. Onun bu özelliği sayfa sayısına da yansır ve bu nedenle çoğunlukla hikâyeler üç beş sayfa olur. Bu nedenle kişiler ve olaylar derinlemesine ele alınamaz. Bir roman ise yüzlerce sayfadan oluşabilir. Romanda olay, mekân ve kişiler ayrıntılı bir şekilde ele alınır. Kişiler fiziksel ve ruhsal bakımdan ayrıntılı biçimde tanıtılır.
Bu paragrafta hikâye ve roman, çeşitli yönlerden karşılaştırılmıştır. Yazar, bu iki türü olaylar, kişiler, mekân, uzunluk ve kısalık bakımından karşılaştırmış ve bu öğelerin romanda hikâyeden daha ayrıntılı biçimde ele alındığını söylemiştir.
Örneklendirme
Ele alınan konuyu, ileri sürülen düşünceyi somutlamak, açıklamak, doğruluğunu kanıtlamak için başvurulan anlatım tekniğine örneklendirme denir. Yazılı ya da sözlü anlatımda “örneğin, örnek vermek gerekirse, mesela” gibi açıklamayı pekiştirici ifadelerden sonra örnekler sıralanır. Düşünceleri belirgin hâle getirmesi ve düşüncenin daha kolay anlaşılması nedeniyle anlatımlarda sık sık örneklendirmeye başvurulduğu görülür. Bunun temelinde ise ileri sürülen düşüncenin doğruluğunu göstermede örneklerin birer kanıt niteliği taşımasıdır. Bunun yanında örneklendirme, ileri sürülen düşünceyi daha inandırıcı ve akla yakın hâle getirir. Ders, kitaplarında, ansiklopedilerde, makale, fıkra, deneme gibi düşünce yazılarında sık sık örneklendirmeye başvurulur.
Örnek-1
“Ülkemiz, turistlerin ilgisini çeken pek çok doğal güzelliğe ve tarihî esere sahiptir.” sözü açık bir ifade değildir. Bu cümlenin örneklerle daha somut hâle getirilmesi gerekir. Ülkemiz, turistlerin ilgisini çeken pek çok doğal güzelliğe ve tarihî esere sahiptir. Bu güzellik ve eserleri yurdumuzun her yöresinde görmek mümkündür. Antalya’da Düden ve Manavgat Şelaleleri, İzmir’de Efes Harabeleri, Denizli’de travertenleriyle ünlü Pamukkale, İstanbul’da Kızkulesi, Şanlı Urfa’da Balıklı Göl sadece bunlardan birkaçıdır.
Bu paragrafın giriş cümlesinde yazar, ülkemizin doğal güzellikler ve tarihî eserler bakımından zengin olduğunu ifade etmiştir. Ardından da bu düşüncesini desteklemek için ülkemizin farklı bölge ve şehirlerinde bulunan doğal güzelliklerden ve tarihî eserlerden örnekler vermiştir.
Örnek-2
Dilimize karşı gittikçe duyarsızlaşıyoruz. Dile sahip çıkıp onu korumak gerektiğini söyleyenler bile farkına varmadan pardon, mersi, bay, kafe gibi sözcükleri kullanıyor. Eğer dile karşı duyarsızlığımız bu hızla devam ederse gelecek kuşaklar ana dilinden büyük ölçüde kopacak.
Bu paragrafta ise yazar, dile karşı vatandaşlarımızın duyarsızlığını dile getirdikten sonra bu konuyla ilgili örnekleri sıralamış ve ileri sürdüğü düşünceyi daha somut hâle getirmeye çalışmıştır.
Örnek-1
“Ülkemiz, turistlerin ilgisini çeken pek çok doğal güzelliğe ve tarihî esere sahiptir.” sözü açık bir ifade değildir. Bu cümlenin örneklerle daha somut hâle getirilmesi gerekir. Ülkemiz, turistlerin ilgisini çeken pek çok doğal güzelliğe ve tarihî esere sahiptir. Bu güzellik ve eserleri yurdumuzun her yöresinde görmek mümkündür. Antalya’da Düden ve Manavgat Şelaleleri, İzmir’de Efes Harabeleri, Denizli’de travertenleriyle ünlü Pamukkale, İstanbul’da Kızkulesi, Şanlı Urfa’da Balıklı Göl sadece bunlardan birkaçıdır.
Bu paragrafın giriş cümlesinde yazar, ülkemizin doğal güzellikler ve tarihî eserler bakımından zengin olduğunu ifade etmiştir. Ardından da bu düşüncesini desteklemek için ülkemizin farklı bölge ve şehirlerinde bulunan doğal güzelliklerden ve tarihî eserlerden örnekler vermiştir.
Örnek-2
Dilimize karşı gittikçe duyarsızlaşıyoruz. Dile sahip çıkıp onu korumak gerektiğini söyleyenler bile farkına varmadan pardon, mersi, bay, kafe gibi sözcükleri kullanıyor. Eğer dile karşı duyarsızlığımız bu hızla devam ederse gelecek kuşaklar ana dilinden büyük ölçüde kopacak.
Bu paragrafta ise yazar, dile karşı vatandaşlarımızın duyarsızlığını dile getirdikten sonra bu konuyla ilgili örnekleri sıralamış ve ileri sürdüğü düşünceyi daha somut hâle getirmeye çalışmıştır.
Benzetme
Bir varlığın, kavramın özelliklerini anlatmak için o özellikleri eksiksiz olarak taşıyan başka bir şeyi örnek olarak göstermeye benzetme denir. Benzetmede, nitelik bakımından zayıf olan varlık veya kavram, kuvvetli olana benzetilerek anlatılır.
Örnek-1
Şimdi ucu püsküllü gecelik külahı gibi görünen Vezüv, miladın 79. yılı bir ağustos günü yeri göğü kaplayan yoğun dumanla birlikte ateş püskürmüş. Yavrularını yiyen bir hayvan gibi yöresindeki Herkulanum ve Pompei şehirlerini yakıp kavurmuş, insanları boğmuş, ağaçları yakmış.
Bu paragrafta yazar, Vezüv yanardağının biçimsel özelliklerini ve yıkıcı etkisini daha etkili şekilde anlatmak için benzetmeye başvurulmuştur. Paragrafın ilk cümlesinde yazar, Vezüv’ün ucunu külaha, ikinci cümlede bu yanardağı yavrularını yiyen bir hayvana benzetmiştir.
Benzetmeye başvurulan paragraflarda varlıklar ya da kavramlar birbirine benzetilerek anlatılır. Bundan dolayı benzetmeyle karşılaştırmanın birbirine karıştırılmaması gerekir. Benzetmede yalnızca aralarında benzerlik ilgisi bulunan varlıkların, kavramların ortak noktaları belirtilir. Karşılaştırmada ise varlıkların hem ortak hem de farklı yönleri birlikte anlatılır ve kıyaslanır.
Örnek-2
Bu şehrin göğünde sürekli bir duman, yollarında yuvarlanan toz bulutları vardı. Yakıcı güneşin altında harap olmuş sokaklar, evler, hanlar, hamamlar, pencereler, çerçeveler renkleri solmuş bir tabloyu andırıyordu.
Bu paragrafta harap olmuş bir şehirden söz edilmiş ve bu şehirdeki “harap olmuş sokaklar, evler, hanlar, hamamlar, pencereler, çerçeveler” renkleri solmuş eski bir tabloya benzetilmiştir.
Örnek-3
Uygarlıkta üstün olan bir ulus nereye giderse gitsin dilini, düşünce biçimini, alışkanlıklarını oraya benimsetir. Bir Fransız ya da İngiliz Afrika’da, Hindistan’da memleketinde olduğundan farklı yaşamaz. Fakat geri kalmış ulusların bireyleri uygar ülkelere gittiklerinde önce bir kimlik bunalımı yaşar, ardından da oradaki insanlar gibi yaşamaya başlar. Zamanla gelenek ve göreneklerinden uzaklaşır.
Bu paragrafta, uygar uluslarla geri kalmış ulusların bireylerinin hayata bakış açıları karşılaştırılmıştır. Bu insanların farklı ülkelere gittiklerinde nasıl bir tutum takındıkları ortaya konmuştur.
Örnek-1
Şimdi ucu püsküllü gecelik külahı gibi görünen Vezüv, miladın 79. yılı bir ağustos günü yeri göğü kaplayan yoğun dumanla birlikte ateş püskürmüş. Yavrularını yiyen bir hayvan gibi yöresindeki Herkulanum ve Pompei şehirlerini yakıp kavurmuş, insanları boğmuş, ağaçları yakmış.
Bu paragrafta yazar, Vezüv yanardağının biçimsel özelliklerini ve yıkıcı etkisini daha etkili şekilde anlatmak için benzetmeye başvurulmuştur. Paragrafın ilk cümlesinde yazar, Vezüv’ün ucunu külaha, ikinci cümlede bu yanardağı yavrularını yiyen bir hayvana benzetmiştir.
Benzetmeye başvurulan paragraflarda varlıklar ya da kavramlar birbirine benzetilerek anlatılır. Bundan dolayı benzetmeyle karşılaştırmanın birbirine karıştırılmaması gerekir. Benzetmede yalnızca aralarında benzerlik ilgisi bulunan varlıkların, kavramların ortak noktaları belirtilir. Karşılaştırmada ise varlıkların hem ortak hem de farklı yönleri birlikte anlatılır ve kıyaslanır.
Örnek-2
Bu şehrin göğünde sürekli bir duman, yollarında yuvarlanan toz bulutları vardı. Yakıcı güneşin altında harap olmuş sokaklar, evler, hanlar, hamamlar, pencereler, çerçeveler renkleri solmuş bir tabloyu andırıyordu.
Bu paragrafta harap olmuş bir şehirden söz edilmiş ve bu şehirdeki “harap olmuş sokaklar, evler, hanlar, hamamlar, pencereler, çerçeveler” renkleri solmuş eski bir tabloya benzetilmiştir.
Örnek-3
Uygarlıkta üstün olan bir ulus nereye giderse gitsin dilini, düşünce biçimini, alışkanlıklarını oraya benimsetir. Bir Fransız ya da İngiliz Afrika’da, Hindistan’da memleketinde olduğundan farklı yaşamaz. Fakat geri kalmış ulusların bireyleri uygar ülkelere gittiklerinde önce bir kimlik bunalımı yaşar, ardından da oradaki insanlar gibi yaşamaya başlar. Zamanla gelenek ve göreneklerinden uzaklaşır.
Bu paragrafta, uygar uluslarla geri kalmış ulusların bireylerinin hayata bakış açıları karşılaştırılmıştır. Bu insanların farklı ülkelere gittiklerinde nasıl bir tutum takındıkları ortaya konmuştur.
Tanık Gösterme
Yazar, bazen yazısında savunduğu tezin doğruluğunu kanıtlamak için o konu hakkında söz sahibi ve kendisiyle aynı düşüncede olan bir uzmanın görüşüne yer verir. Bu anlatım yoluna tanık gösterme denir. Tanıklığına başvurulan ve sözlerinden alıntı yapılan kişi, yetkin ve alanında söz sahibi olmalıdır. Aksi hâlde sıradan ve yetkinliği kuşkulu bir kişinin tanık gösterilmesinin pek bir değeri olmaz.
Tanık göstermede öncelikli amaç, ileri sürülen düşüncenin doğruluğunu kanıtlayıp onu somut hâle getirmektir. Bundan dolayı yazar, düşüncelerini daha inandırıcı kılmak ve daha belirgin hâle getirmek adına alanında uzman olan bir kişinin sözlerini alıntılayarak verir. Bu sayede düşüncelerinin doğruluğunu okura daha kesin bir dille anlatmış olur. Tanıklığına başvurulan kişinin sözleri genellikle tırnak içine alınır.
Örnek
Dili güzelleştirmek, geliştirmek, korumak için toplumun bütün bireylerine görev düşmektedir. Dil, belli kişilerin çabası ile ayakta kalamaz. Gelişip güzelleşmesi için yediden yetmişe herkesin dili her yerde ve ortamda en güzel şekilde kullanması bir zorunluluktur. Çünkü dil, milyonlarca kişinin olumlu ya da olumsuz tutumundan etkilenen canlı bir iletişim aracıdır. Millî kültürümüz içinde çok önemli yere sahip olan dilimiz, ancak kurallarına uygun kullanılırsa gelişir ve bireyler arasında sağlıklı bir iletişim ortamı oluşmasını sağlar. Kültürel değerlerimiz ancak sağlam bir dille geleceğe aktarılabilir. Buna dikkat edilmediği takdirde kuşaklara arası iletişimde kopukluklar ortaya çıkar. Orhan Veli Kanık, bu konuda nasıl hareket edilmesi gerektiğini şu sözleriyle ortaya koymuştur: “Dili, her zaman, her yerde düşünmemiz gerekir. Bir takvim yaprağında, bir sokak ilanında dile karşı sorumlu olduğumuzu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Binlerce insan tarafından okunacak bozuk bir cümlenin, birçok kişinin aklını çelebileceğini unutmamalıyız. Sağlam bir dile ancak böyle ulaşabiliriz.”
Bu paragrafın giriş cümlesinde yazar, dilin geliştirilip korunmasından, toplumun bütün bireylerinin sorumlu olduğunu ifade etmiştir. Ardından da dilin belli bir sınıfın çabaları ile korunmasının çok zor olduğunu söylemiştir. Bu millî değerin gelişmesi ve sağlıklı bir iletişim aracı olabilmesinin onun kurallarına uygun şekilde kullanılmasına bağlı olduğunu vurgulamıştır. Dil, iyi kullanılmadığı takdirde iletişim kopukluklarının ortaya çıkacağını söylemiştir. Fakat yazar, bu söyledikleri ile yetinmemiş, okuru etkilemek ve görüşlerinin doğruluğunu kanıtlamak için ele aldığı konu hakkında kendisiyle aynı düşüncede olan Orhan Veli’den alıntı yapmıştır.
Paragrafın son bölümünden de anlaşıldığı gibi tanıklılığına başvurulan Orhan Veli Kanık’ın da dil konusunda yazardan farklı düşünmediği görülmektedir.
Tanık göstermede öncelikli amaç, ileri sürülen düşüncenin doğruluğunu kanıtlayıp onu somut hâle getirmektir. Bundan dolayı yazar, düşüncelerini daha inandırıcı kılmak ve daha belirgin hâle getirmek adına alanında uzman olan bir kişinin sözlerini alıntılayarak verir. Bu sayede düşüncelerinin doğruluğunu okura daha kesin bir dille anlatmış olur. Tanıklığına başvurulan kişinin sözleri genellikle tırnak içine alınır.
Örnek
Dili güzelleştirmek, geliştirmek, korumak için toplumun bütün bireylerine görev düşmektedir. Dil, belli kişilerin çabası ile ayakta kalamaz. Gelişip güzelleşmesi için yediden yetmişe herkesin dili her yerde ve ortamda en güzel şekilde kullanması bir zorunluluktur. Çünkü dil, milyonlarca kişinin olumlu ya da olumsuz tutumundan etkilenen canlı bir iletişim aracıdır. Millî kültürümüz içinde çok önemli yere sahip olan dilimiz, ancak kurallarına uygun kullanılırsa gelişir ve bireyler arasında sağlıklı bir iletişim ortamı oluşmasını sağlar. Kültürel değerlerimiz ancak sağlam bir dille geleceğe aktarılabilir. Buna dikkat edilmediği takdirde kuşaklara arası iletişimde kopukluklar ortaya çıkar. Orhan Veli Kanık, bu konuda nasıl hareket edilmesi gerektiğini şu sözleriyle ortaya koymuştur: “Dili, her zaman, her yerde düşünmemiz gerekir. Bir takvim yaprağında, bir sokak ilanında dile karşı sorumlu olduğumuzu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Binlerce insan tarafından okunacak bozuk bir cümlenin, birçok kişinin aklını çelebileceğini unutmamalıyız. Sağlam bir dile ancak böyle ulaşabiliriz.”
Bu paragrafın giriş cümlesinde yazar, dilin geliştirilip korunmasından, toplumun bütün bireylerinin sorumlu olduğunu ifade etmiştir. Ardından da dilin belli bir sınıfın çabaları ile korunmasının çok zor olduğunu söylemiştir. Bu millî değerin gelişmesi ve sağlıklı bir iletişim aracı olabilmesinin onun kurallarına uygun şekilde kullanılmasına bağlı olduğunu vurgulamıştır. Dil, iyi kullanılmadığı takdirde iletişim kopukluklarının ortaya çıkacağını söylemiştir. Fakat yazar, bu söyledikleri ile yetinmemiş, okuru etkilemek ve görüşlerinin doğruluğunu kanıtlamak için ele aldığı konu hakkında kendisiyle aynı düşüncede olan Orhan Veli’den alıntı yapmıştır.
Paragrafın son bölümünden de anlaşıldığı gibi tanıklılığına başvurulan Orhan Veli Kanık’ın da dil konusunda yazardan farklı düşünmediği görülmektedir.